fırat engin . blog // free thoughts for free people
26 Ağustos 2020 Çarşamba
ne karakterdi be !
#ZulemaZahir (Cehennemden çıkan Elf !)
zule: öldüğümde, benim için şarkı söyleyip dans et. ağlamak yok. saray: ya önce ben ölürsem? zule: öyle olmayacak. saray: nereden biliyorsun? zule: cadıyım. geleceği görebiliyorum. saray: cadı olmana rağmen hapse mi girdin? zule: evet. buraya bilerek düştüm. saray: hayatının yarısını hapishanede heba ederek ne kazandın sıçtığımın cadısı? zule: seninle tanıştım.
Enfes bir karakter ! #visavis i dizi yapan şahane oyunculuk... izleyin + izlettirin....
Karaktere ruh üfleyen büyük üstad: Najwa Nimri // Tebrikler !
Avrupa ve Amerika’da 1960’lı yıllarda başlayan toplumsal
sosyolojik dönüşümler bireysel özgürlük hareketlerini tetiklemiş, bu bağlamda cinsiyet,
dil, din, ırk gibi konularda özgürlükçü toplumsal kırılmalar sosyo – kültürel
her alanda görülmeye başlanmıştır. Bu kırılmalar sonucu sanatın yapısında da yeni
açılımların ortaya çıktığı, anlatım araçlarının, yöntem ve tekniklerinin
genişlediği görülebilir: Dönemin devrimci argümanlarına paralel olarak Performans
Sanatı, Eylemler, Kavramsal Sanat, Arazi Sanatı, Süreç Sanatı, Feminist Sanat
vb. pek çok eğilim ortaya çıkmıştır. Böylece sanatçılar sanatın ne’liğini,
sınırlarını, metalaşmasını, süreç/ürün ilişkisini, galeri/müze gibi kurumların
varsayımlarını, sanatın biçimciliğe dayalı tek taraflı anlatım yöntemlerini tartışmaya
açmış, bu kapsamda sanatın kurumsal ataerkil yapısı eleştirilmiş, toplumsal cinsiyet
ve bireysel özgürlükler dahilinde önemli protest işler üretilmiştir.
Dip dalgaları 60’larda oluşan çağdaş sanat, bugün geldiği noktada
sahip olduğu çeşitlilikle, ilişkisellik ve çoğulculuk zemini üzerinden
toplumsal kimlik, toplumsal bellek, çevre, hayvan hakları, savaş karşıtlığı,
küresel barış vb. konuları kapsamakta, bu konular üzerine eleştirel, protest ve
muhalif özellikte cesur bir tavır izlemektedir. Ülkemizde de çağdaş sanat
alanında uğraşan sanatçıların birçoğu bu konular üzerine farkındalığı arttıran çalışmalar
yapmakta, etkinlikler düzenlemekte, bireysel hakların ve hukukun bir savunucusu
konumunda, işler üretmektedirler. Ünlü Çin’li çağdaş sanatçı Ai Weiwei, “her
şey sanat, her şey politika” derken aktivizm ve çağdaş sanatın ilişkisine
dikkat çeker ve sanatçının en önemli sorumluluklarından birinin ifade özgürlüğünü
korumak olduğunun altını çizer.
Birleşmiş Milletler de, tüm dünyada açlık, iklim krizi,
çocukları koruma ve kadınların güçlenmesi konularında çaba sarf etmekte ve
dünya barışını korumaya çalışmakta, bünyesinde yer alan farklı birimler
üzerinden toplumsal konularda farkındalığı arttıran projeler geliştirmekte ve
önlemler almaktadır. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UNWOMEN),
Türkiye’de Kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerine çalışmalar
gerçekleştirmektedir. Kamuoyunda dikkatleri çekmek için ele alınan 25 Kasım
Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününden başlayan, 10
Aralık İnsan Hakları gününe kadar süren 16 Günlük Aktivizm kampanyası,
Birleşmiş Milletler Kadın Biriminin küresel boyutta yürüttüğü Toplumsal
Cinsiyete Dayalı Şiddetle Mücadele Kampanyasıdır. Kampanya kapsamında Birleşmiş
Milletler Kadın Birimi, Ankara Seğmenler Parkı’nda “Karanlığı Aydınlat” başlığı
ile düzenleyeceği etkinlikte; Bu konular üzerine çalışan, düşünen ve duyarlılık
gösteren 10 Çağdaş Sanatçı ile iş birliğine gitmekte ve çağdaş sanatın
disiplinler arası eleştirel, çoğulcu özgür dili ile toplumsal cinsiyet eşitliği
temasını bir araya getirmektedir. Karanlığı aydınlat başlığındaki metaforik
söylemde sanatçıların etkinlikteki tek ortak paydası ise, her sanatçının işinde
malzeme olarak “ışık” kullanacak olmasıdır. Bu kapsamda ele alınacak işlerde
Neon, Led, Spot, Ampül vb. malzemeler parkın doğal dokusu ile buluşacak ve toplamda
bir çağdaş sanat projesi ortaya konulmuş olacaktır. Bunun ötesinde her bir
çalışma kendi tavrı ve söylemi üzerinden skalası geniş bir çeşitlilik ile
parkın yürüyüş patikası üzerinde konumlanacak ve tek tek birer ifade özgürlüğünün
göstergesi olarak; Toplumsal bilincin arttırılmasına katkı sağlamaya
çalışacaktır. Temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini konu edinecek
çalışmaların aynı zamanda siyasi açıdan da kadına yönelik şiddet, psikolojik
şiddet, hayvana şiddet, çocuğa şiddet vb. şiddet türleri üzerine söylemlerdeki
farkındalığı arttırması hedeflenmektedir.
Sergi 16 gün sürecek ve aktivizm haftası boyunca Seğmenler
Parkı’nda her gün saat 18:00 ile 00:00 saatleri arasında izleyiciye açık
olacaktır.
Metin: Fırat Engin
Sergide yer alan sanatçılar:
Efe
Alpay & Erhan Tunalı & Oğuz Akın / Fırat Engin / Ekin Kılıç / Ece
Kibaroğlu / Esra Koruç / Ecem Dilan Köse / Emre Okçuer / Aykut Öz / Zeynep Üçöz
/ Hazal Ünsal
Merdiven Art Space, eşzamanlı olarak kapılarını açacak olan iki farklı sergiyle yeni sezona merhaba diyor. Galeri mekânında Ahmet Öğüt’ün solo projesini ağırlayacak olan Merdiven, hemen yanı başındaki #mebusan25 isimli bağımsız binada ise “Winter is Coming” başlığı altında iddialı bir grup seçkisini izleyicilerle buluşturuyor. 16. İstanbul Bienali paralel etkinlikleri arasında yer alan sergiler, yerel çağdaş üretimin önde gelen sanatçılarını bir araya getirerek Fındıklı-Karaköy rotasına dinamizm katıyor.
“WINTER IS COMING” – A Pop-up Project by Merdiven Art Space
Halil Altındere | Şener Yılmaz Aslan | Osman Bozkurt | Fulya Çetin | Mehmet Dere | Erdal Duman | Leyla Emadi | Fırat Engin | Didem Erbaş | Berat Işık | Ferhat Özgür | Kerim Zapsu
Merdiven Art Space imzalı bir pop-up projesi olarak kurgulanan “Winter is Coming”, giderek güçleşen mekân temin ve kullanım zorluklarına alternatif bir bakışla metruk bir binanın dönüştürülmesi sonucu hayata geçirildi. Kentsel dönüşümün sıradaki adayı olarak yıkılacağı günü bekleyen, Meclisi Mebusan Cad. No: 25’te yer alan #mebusan25; yakın geçmişin mimari ve bürokratik tüm izlerini bünyesinde barındıran post-modernist kimliğiyle sanatçıları kucaklıyor.
Popüler kültürün en ikonik mottolarından birine dönüşen “Winter is Coming” göndermesinin, son olarak siyasi bir figürün dilinde farklı bir bağlama oturuşundan ilham alan sanatçılar; iktidar, çöküş, kontrol bağımlılığı ve kaybı gibi kavramları irdeliyor. Mekânın terkedilmiş ve yıkık dökük atmosferiyle desteklenen güç sembolleri eksenli yapıtlar, eskiden yeniye uzanan bir ulusal bellek envanteri sunuyor. Her biri kendi üslubuyla; tersine dönen, aksayan, devrilen, kırılıp dökülen ya da tepetaklak olan fenomenleri işlerinin öznesi yapan sanatçılar, toplumsal ve bireysel beklentilerin paralelliklerini ve ayrışmalarını tartışmaya açıyor.
Merdiven Art Space’in non-profit kimliğiyle, pratiğinden eleştiriyi eksik etmeyen başarılı çağdaş sanatçıları izleyiciyle buluşturduğu her iki sergi; Salı’dan Cumartesi’ye, 11:00 – 18:00 arası ziyaret edilebilir.